Herkesin bir hikâyesi olduğu gibi MEDENİYET OKULLARI olarak bizim de bir hikâyemiz var tabi ki… Bir şeyleri değiştirmek için çaba sarf etmeseydik bizim hikâyemiz de sıradan bir hikâye olacaktı. Takvimler 1991 yılını gösterdiğinde ülkesini ve milletini seven, milli ve manevi değerlerine bağlı bir adam şöyle düşünüyordu: ”Ülkenin gelişmesi ve ilerlemesi, ülkemizin bilgi seviyesinin gelişmiş ülkelerin bilgi seviyesine ulaşmasıyla olur.
Bunu da ancak yeni yetişen nesile ciddi bir yatırım yaparak ve çocuklarımıza iyi bir eğitim ortamı sunarak başarabiliriz. En önemli yatırım çocuklarımız için yaptığımız yatırımdır. Çocuklarımızın güçlü bir kişilikte olması için onlara; eğitim aldıkları okullarda sorgulamayı, haksızlığa karşı koymayı, kendi haklarının idrakinde olmayı öğretebilmeliyiz.
Amacımız çocuklarımıza tek kanada mahkûm olmadan, çift kanatla nasıl uçabileceğini öğretmek olmalı.” Nereden başlamalıyız? diye düşünüldü. Birçok kişiyle görüşüldü. Bu kişilerin bazıları “ Sen kim? Eğitim kim? ” dediler. Bazıları ise “Senin bu düşüncene katılıyoruz. Ancak bunu gerçekleştirebilecek yeterli donelerimiz yok.” dedi. Ama birileri de hiç düşünmeden “ Al, bizim çocuklarımız senin çocuğun ” dediler.
Böylece eğitim hayatına ilk adımımızı atmış olduk. Aradan yıllar geçti… Geriye dönüp baktığımızda bizim en büyük gurur nedenimiz çocuklarımız oldu. Onların başarısı bizim övünç kaynağımız; dertleri, tasaları ise bizim derdimiz oldu. Geçmişimizden hiçbir zaman rahatsız olmadık. Her zaman kendimizi eleştirdik, ilerisi için daha güzel şeyler yapabilmek adına… Gelecekte daha doğru adımlar atabilmek için geçmişimizle hep barışık olduk.
Her çocuk bir dünyadır. Her çocuk özeldir. Ama Medeniyet’in çocukları çok çok özeldir. Onları dünyaya sevgi polenleri olarak bırakıyoruz. İnanıyoruz ki bu sevgi polenleri gittikleri her yere Medeniyet‘in onlar üzerinde bıraktığı güzel izlerden taşıyacaklardır. Ve bu adamın samimi eğitim hikâyesi de tıpkı bir kartopu misali katlanarak ülkenin her yerine taşınıp anlatılacaktır.